Her durumda, sonuç ne olursa olsun — nedeni benim.
Treni kaçırdım — çok oyalandım. Metroda karşımdaki insanlar gülüyor — kesinlikle bana gülüyorlar. Partnerimin modu düşük — demek ki ben bir şey yaptım.
Tanıdık geliyor mu?
Eğer evet, o zaman kendi her şeyi kontrol edebilme inancınızla karşı karşıyasınız.
Hepimiz bir şekilde kişiselleştirme ile karşılaşmışızdır.
Bu, sizi evrenin merkeziymişsiniz gibi hissettiren ve etrafınızdaki olaylardan büyük ölçüde sorumlu olduğunuzu düşündüren sinsi bir psikolojik tuzaktır.
Çevrenizdeki insanların tamamen sizin eylemlerinize bağlı olarak tepki verdiğine, düşüncelerinin ve duygularının tamamen sizin kontrolünüzde olduğuna inanıyorsunuz, oysa gerçekte bunlar sizin kontrolünüzde değil.
Daha fazla içerik için uygulamada
Sadece içeriğin bir kısmını görüyorsunuz, uygulamada çok daha fazla interaktif makale bulacaksınız. Ayrıca, psikolojik metinler, durum takibi, günlük ve otomatik düşünce günlüğü gibi birçok özellik mevcut!
Ama yine de kendinizi suçluyor ve ezici bir suçluluk duygusu yaşıyorsunuz.
Ne kadar paradoksal olursa olsun, her şeyi kontrol etme ve gücünüzün her şeye yettiği inancı, sizi kaygıya sürükleyerek etkinliğinizi azaltır.
Kişiselleştirme nasıl ortaya çıkar?
Örneğin:
Bu tarz bir düşünce şekliyle, olayların gerçek nedeni ne olursa olsun, suçluluk hissi kaçınılmazdır. Sizce bu nereye varır? Tabii ki strese, kaygıya, düşük özsaygıya ve hatta depresyona.
Kişiselleştirme neden tehlikelidir?
Suçluluk duygusu, farkında olmadan cezalandırılma senaryosunu doğurur.
Vadim Zeland
Bu inanç tipi çocukluk döneminde gelişir.
Çocukların düşünce yapısının egoist olduğu bilinir, yani çocuk, çevresinde olup biten her şeyin sebebi olduğunu düşünür.
Örneğin, üç-dört yaşındaki çocuklar, güneşin onların uyanmasıyla doğduğunu ve uyku saatleri geldiğinde battığını düşünmeleri normaldir.
Ancak birçok yetişkin, günlük yaşamlarında hala egoist düşünce unsurlarını kullanmaya devam eder.
Ailevi veya toplumsal baskı, kişinin başkalarının refahından sorumlu olduğunu düşünmesine neden olabilir. Örneğin, erken yaşta ebeveynlerine bakmak zorunda kalan bir çocuk.
Düşük özsaygı, hem bu tür inançların nedeni hem de sonucu olabilir.
Düşük özsaygısı olan insanlar genellikle kişiselleştirmeye yatkındır. Kendilerinin yeterince iyi olmadığını düşünürler ve bu yüzden olumsuz olayları kendi eylemlerine ya da kusurlarına bağlarlar.
Geçmişteki travmatik deneyimler de kişiselleştirmeye katkıda bulunabilir. Erken yaşta, çocuğun düşünce yapısının bozulma olasılığı yüksektir ve olayların kendi kontrolünde olduğuna inanabilir.
Örneğin, çocukluk döneminde sık sık «Her şey senin suçun» ya da «Sen asla hiçbir şeyi doğru yapamazsın» gibi ifadeler duyan bir kişi, hayatı boyunca bu «etiketi» taşıyabilir ve tüm olumsuz olayları kendisine mal edebilir.
Bazı kültürlerde, etrafında olan her şeyden sorumlu olmak yaygındır. Bu da kişilerin aslında suçları olmasa bile kişiselleştirme eğiliminde olmalarına neden olabilir.
İnançların oluşum nedenleri ne olursa olsun, motivasyonumuz varsa düşüncelerimizi hayatımızın her aşamasında değiştirebiliriz.
Bir sonraki bölümde, her zamanki gibi, her şeyi kontrol etme inancıyla başa çıkma konusunda temel önerilere değineceğiz.
Kendinizi her şey için suçlayamazsınız, eğer kendinizi her şeye kadir saymıyorsanız.
Mihail Bulgakov