Mutsuzluk: Seçim mi, Koşullar mı?

image

Bu soru saçma görünebilir. Mutsuzluğu nasıl seçebiliriz? Sonuçta hepimiz mutlu olmak istiyoruz, ancak bazen mutluluğumuzun sorumluluğunu koşullara, diğer insanlara, kadere veya sorunlara yüklüyoruz.

Eğer kendinizde şu düşünceleri fark ettiyseniz:

ok
Mutsuz olmaya mahkûmum;
ok
Sorunlarım olmadığında iyi bir hayat sürebilirim;
ok
Mutluluğum, başıma gelenlere bağlıdır;
ok
Başkalarının şansı daha iyi: İyi bir yaşam sürme fırsatları var, ama benim yok.

Bu, mutluluğunuzun ve özgüveninizin dış faktörlere bağlı olduğuna inanarak bir tuzağa düştüğünüz anlamına gelir.

Daha fazla içerik için uygulamada

Sadece içeriğin bir kısmını görüyorsunuz, uygulamada çok daha fazla interaktif makale bulacaksınız. Ayrıca, psikolojik metinler, durum takibi, günlük ve otomatik düşünce günlüğü gibi birçok özellik mevcut!

banner_image

Bu durum sizi savunmasız hale getirir, çünkü dış dünya sizin kontrolünüz dışında ve ruh haliniz dış koşulların esiri haline gelir.

image

Mutlu olan, her şeyin en iyisine sahip olan değil, sahip olduğundan en iyisini çıkarandır.

Konfüçyüs

Bu inançlar, size tüm arzu ettiğiniz şeylerin sağlanması ve ideal koşulların sunulması gerektiğini, aksi takdirde hayatınızın dayanılmaz hale geleceğini ve asla mutlu olamayacağınızı ima eder.

Bu inançlar, mutluluğun yalnızca dış faktörlere ve sorunların yokluğuna bağlı olduğuna dair yanlış bir varsayıma dayanır.

Bu tür bir inanca bağlı kalmak, hayal kırıklığına ve umutsuzluğa karşı savunmasız hale gelmenize neden olur, çünkü hayat yüksek beklentilerinizi karşılamadığında tatminsizlik ve hayal kırıklığı yaşarsınız.

Gerçek mutluluk sadece maddi zenginliklere veya kaygısız bir yaşama bağlı değildir. Mutluluk, uyum sağlama yeteneğimizden, küçük şeylerde sevinç bulmaktan ve çeşitli zorluklar karşısında direnç gösterebilmekten gelir.

Yaşam memnuniyeti, yaklaşık %50 oranında kişisel özelliklere bağlıdır. Bazı insanlar her zaman memnuniyetsizdir.

Yaşam memnuniyeti sadece %10-15 oranında dış koşullara, %35-40 oranında ise bizim kararlarımıza ve seçimlerimize bağlıdır. Bu nedenle, insanın en önemli görevi mutlu olmayı öğrenmektir.

Modern psikolojik araştırmalar, mutluluğun kaynağının dış etkenlerden ziyade içimizde olduğunu göstermektedir. Yüksek beklentiler mutluluğumuzu olumsuz etkileyebilir.

Yüksek beklentilere sahip insanlar genellikle mükemmeliyet arayışındadır ve sürekli olarak yüksek standartlara ulaşma baskısı hissederler.

Yüksek beklentiler bizi hedeflerimize ulaşmaya motive edebilirken, aşırıya kaçtığında ve gerçekçi olmadığında bu, strese, kaygıya ve mutsuzluğa yol açabilir. Her zaman daha fazlasını beklemek, hayal kırıklığına ve hayatı olumsuz algılamaya neden olur.

image

Zaten sahip olduklarınız için minnettar değilseniz, daha fazlasına sahip olmanın sizi daha mutlu edeceğini düşüneceksiniz.

Roy Bennett

Mutluluk paradoksu: Daha az beklenti — daha fazla sevinç.

Araştırmalar, hayattan ne kadar az şey beklersek ve mükemmeliyet arayışına ne kadar az girersek, mutlu olma olasılığımızın o kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Bu birkaç faktörle açıklanabilir:

ok
Gerçekliği kabul etmek. Hayatımızı idealleştirmeyi bıraktığımızda, onu olduğu gibi kabul etmeye başlarız. Bu, anın tadını çıkarmamıza, gelecekte mutluluğu beklemek yerine, şimdiki zamanda mutlu olmamıza olanak tanır.
ok
Stresin azalması. Yüksek beklentiler sürekli stres ve kaygı yaratır. Beklentilerimizi gözden geçirip, her şeyin mükemmel olmak zorunda olmadığını kabul ettiğimizde, gereksiz gerginlikten kurtuluruz.
ok
Şükran. Yüksek beklentiler dünyasında mutluluğu bulmanın bir yolu da şükran pratiğidir. Sahip olduklarımızı takdir etmeyi öğrendiğimizde, bu beklentilere tam olarak uymasa bile kendimizi daha mutlu ve tatmin olmuş hissederiz.

Kendinize dürüstçe şu soruyu sorun: Kendinizi hayatınızın sahibi mi yoksa koşulların kurbanı olarak mı görüyorsunuz? Hayatınızdaki olayları siz mi yönetiyorsunuz, yoksa onlar mı sizi yönetiyor?

Şu farkları düşünün:

ok
Siz mi düşünüyorsunuz yoksa başkaları mı sizin için düşünüyor?
ok
Siz mi hareket ediyorsunuz yoksa başkalarının talimatlarını mı takip ediyorsunuz?
ok
Dolu dolu mu yaşıyorsunuz yoksa sadece var mı oluyorsunuz?

Hayatının sahibi olan kişi, eylemlerinden sorumluluk alır ve her deneyimi kendisinin yarattığını anlar.

Hayat seçimlerden ibarettir ve sahip olduğumuz veya sahip olmadığımız her şey kendi seçimlerimizin sonucudur.

Hayatının sahibi olan kişi "ben" perspektifiyle düşünür: ben hazırım, ben yaptım, ben planlıyorum, ben istiyorum, ben yapabilirim, ben karar verdim (bu kişi hayatının yönünü kendi seçer).

Kurban, bunun tamamen zıttı bir pozisyondadır. Bu kişi, her şeyin iradesi dışında gerçekleştiğine inanır.

Kurbanın favori ifadeleri şunlardır: "zorundayım", "mecburum", "yapmalıyım", "öyle oldu", "onlar yüzünden" (bu kişi, koşulların veya başkalarının etkisi altında hareket eder).

Maalesef, toplum kurbanları yetiştirmeyi tercih eder çünkü onları manipüle etmek daha kolaydır. Bu yüzden birçok insan klasik eğitim ve yetiştirme modelleriyle mağdur olmaya alışır.

Ancak iyi haber şu: Kurban olmak sadece bir düşünce alışkanlığıdır, mantıksız bir inançtır ve bu değiştirilebilir.

Gerçek örnekler, dünyaya bakış açımızı değiştirmenin hayatta olumlu değişikliklere yol açabileceğini ve tatmin duygusunu artırabileceğini göstermektedir.

Olaylara bakış açımız, kendimizi kabul etme becerimiz, duygularımızı yönetme ve değerlerimiz üzerinde düşünme yeteneğimiz, mutluluğun şekillenmesinde kilit rol oynar.

Mutluluğumuzun büyük ölçüde bize bağlı olduğunu fark etmek, refahımızı artırmak için güçlü bir araçtır.

İçsel dünyamızı ve algımızı değiştirmek, zor ve problemli koşullarda bile daha mutlu ve tatmin edici bir hayatın anahtarı olabilir.

Diğeryazıları okuyun